10 Ağustos 2009 Pazartesi

CENİN...

Küçük bir el arabası hatırlıyorum, hamsi balığı satıyor adam. Adı neydi unuttum. Bir kızı üç oğlu vardı.
Bir el arabası hamsi balığı, bir şişe “köpek öldüren” şarabı ederdi gün biterken…
Boşalan el arabasının umurunda değildi evdeki beklentiler. O tıngır tıngır giderdi, oraya buraya sallanan sürücüsünün önünden…
Kızı akranımdı, hep gözlerini yolun sonuna yatırır, beklerdi beni, gelip gelmeyeceğimi bilmeden. Paylaşacak bir şeylerim olduğunu mutlak bilerek. Şeker, tuz ya da ekmek…

Her derin acıda anımsarım, ilgili, ilgisiz durumlarda, içime kaynar su gibi bir şeyler aktığında. Derin acı mı dedim? Aslında bu da karşılamıyor ama başka da kelime bulamıyorum…

Onu o masada bıraktım, hem de kaç kez…
Çocuk anne, çocuk hiç büyümeyecek…
Doktor demiş ki;

“Tıbbi anlamıyla ‘kazımak’ demek olan kürtaj ile ‘istenmeyen’ çocukları kazımak, cahiliye dönemindeki kız çocukların diri diri toprağa gömmekten farklı bir şey midir? Kürtaj ile, kürtaj sonrası sendrom adı verilen bir sürü psikolojik bozukluk meydana gelmekte, uykusuzluk, madde bağımlılığı, gelişebilmektedir. Kürtaj, ölü, parçalanmış bir çocuk ve yaralı bir anne bırakır geriye. Oysa araştırmalar, kürtaj yaptırmak için gelen kadınların bebeğinin kalp sesini duyduktan sonra en az 2/3’ünün kürtajdan vazgeçtiklerini göstermektedir”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder