ya tanrı-ça-sın
ya da
deli
dedi...
bu öğle vakti,
sararmış gözbebeklerime çarpan hınzır sızdırırken sırrımı...
susmaktan paslanmış kilit -ağzımdaki- nefesim uçuşuyor,
kent yanıyor-parmakuçlarımdaki-bir düğüm atıyorum sırnaşık sözcüklerine, boğuldukça güruh-o kadar da çoklar ki-
ah! hüzün demliyor-muş- görkeminde- ateşi o çalmış sanki-
sen hiç içindeki karanlığı seyrettin mi?dedim.
kaç sokak var damarlarımda, kalayı akmış kalbin dağınık odalarında kaç ıssız abbara...
duru-yorum...
(gözpınarlarında tutuklu kalmış çocukluk, ayakkabıları taştan çalıkuşu, bilmediği iklimlerde mülteci-kızçocuğu-, şarkının en aşağıdan nakaratı, binlerce ayrıkotunun kol kola durduğu mahşer yerinde sarı başak, geç kalmış bir kahkahanın giderek hüzne dönüşü, yüzü; yarım yamalak ilkbahar, eskimiş ve soğumuş anne yüzü, karmakarışık, bulanık baba'da kaybolmuş haylaz ve tutkulu mahpus, savaştan çı-ka-ma-mış gazi...Sokağın cengaveri! çatlak, sancılı koca çığlık...hiç hatırlanmak istemeyen korkunç masal, içerde bir yerlerde mahsur kalmış ninni -belki de hiç söylenmemiş-yüzüne sığınmış adı adına sığmayan ben'lik,kaybetmeye dayanamayacağım kıyı)
kaç görüntü?
ya tanrı-ça-sın
ya da deli
dedi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder